Dua genellikle insanın Allah 'la arasında bir bağ, ya da Allah 'la
iletişim kurma olarak tanımlanır. Gerçekten de, dünyanın bütün önde gelen
dinleri manevi duyunun dua, tefekkür ve meditasyon vasıtasıyla kazanılacağı
üzerinde durmuşlardır. Eğer Allah'a dua edersek, hem Allah'ın rehberliğinin
gücünü hissetmiş oluruz hem de bu deneyimle inancımızın gençleştiğini
hissederiz ve geleceğe inancımız yenilenmiş olur.
Hiçbir şey
yapmadığınız zaman, bedensel, zihinsel, her düzeyde tüm eylem kesildiği zaman
ve siz sadece öylece var iseniz, işte meditasyon budur. Meditasyon yapmadan,
onu uygulayamaz ve anlayamazsınız.
Meditasyon, latince meditatio
kelimesinden türetilmiş, sözcük anlamıyla birçok Batı dilinde "derin
düşünme" anlamına gelmekte olan bir terim olup, mistik anlamıyla,
sözlüklerde, "kişinin iç huzuru, sükunet, değişik şuur halleri elde
etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme teknikleri
ve deneyimlerine verilen ad" olarak tanımlanır. Meditasyon tekniklerine,
ait oldukları, Budizm
(Hindistan),
Taoizm (Çin), Bön (Tibet) ve Zen (Japonya) gibi
inanç sistemlerine göre ve izledikleri yöntemlere göre değişik adlar
verilmiştir. Ayrıca günümüzde mevcut farklı inanç sistemleri, mezhepler ve
ekoller meditasyonu farklı olarak yorumlamakta ve farklı şekillerde
uygulamaktadırlar. Bu bakımdan standart ya da tekbiçimli bir meditasyondan söz
etmek olanaksızdır.
Tasavvuf öğretisinde Mevlana
Celaleddin Rumi şöyle der: “Sufi; vakit çocuğudur; geçmişe üzülmez,geleceğe
kaygılanmaz. Sadece içinde olduğu anı yaşar.”Bir başka deyişinde“ geçmiş ve
gelecek bizi Allahtan uzaklaştırır;her ikisinide ateşe atıp yakın.” diye söylemiştir.
Bizim en derin tarafımız saf bilinçli farkındalığımızdır. O acı yada zevk
verici deneyimlerimiz arasında hiçbir ayrım yapmaz. O sadece bunların
farkındadır. Çevremizde olup biten olayların içinde yer almadan ve onlarla özdeşleşmeden
,tanık pozisyonundaki gözlemleme tutumu farkındalıktır.Eylemsizliktir. Hiçbir
şey yapmamaktır. Bu bir şekilde bizim müdahalemiz olmadan herşeyi olduğu gibi
görebilmektir. Nerede olursak olalım ve ne yaparsak yapalım devamlı bir şekilde
tanık pozisyonumuzu korursak yeni bir varoluş düzeyine geçeriz. Aslında
gerçekleştirmemiz gereken tek radikal bakış açısıda budur.Yapmamız gereken
olmamız gereken hiçbir şey yoktur.Farkındalıkla yaşarken dışımızda meydana
gelenleri yargılamadığımız gibi kendimizi ve içimizde olup biten duygularıda
yargılamayız.Onlarla savaşmak zorunda değilizdir.Her şeyi olduğu gibi
görürüz.Biz bu mevcudiyet konumunu sürdürdükçe içimizde bu tanıklık
bilinci bizi dönüştürmeye başlar.Kişisel özgürlüğün kalbide bu anlayıştır.
“Sen bir Tanrı mısın? Diye merak içerisinde
Budaya sorarlar. “Hayır” diye cevaplar Buda.“Peki o zaman
bir melekmisin?” “Hayır.” “Öyleyse nesin sen?”diye ısrar
ederler. “Uyanığım.” Der.
Herhangi bir mesele
hakkında düşünme, zihni yorma, derin düşünme ve işin şuuruna varmaya tefekkür
denir.
Tefekkür de veya meditasyon da, esas
olan eylemsizliktir. Çinlilerin wu wei dedikleri kavram yapmama ya da
eylemsizlik denen bir kavramdır. Bu iki tanımlama da hareketsizliği ifade
etmektedir. Oysa bu kavram, hareketsizlik değildir. Hareketi içinde barındırır. Lao Tzu’ya gore Tao ile (Tao= Yol) bir olmak
kişinin erdeme (te) ve müdahale etmemeye (wu wei) ulaşmasıyla mümkün olabilir.
Bu başarıldığında insan, gerçek insana ya da ölümsüzlüğe ulaşır.
Hz. Muhammed (s.a.s)'e en çok etki eden ayetlerden biri,
tefekkürle ilgilidir. İki kişi Hz. Âîşe (r.a)'ı ziyaret etmişler. Onlardan
biri, "Hz. Muhammed (s.a.s)'de gördüğünüz etkileyici bir şeyi bize anlatır
mısınız?" deyince, Hz. Âîşe (r.an) şöyle demiştir:
"Resulullah (s.a.s) bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı.
Namazda çok ağladı. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde esnasında
yerleri ıslattı. Sabah ezanı için gelen Hz. Bilâl (r.a): "Ya Resulullah
(s.a.s)! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi
ağlatan nedir?" deyince, o: "Bu gece Yüce Allah bir
ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır" dedi ve ayeti okudu:
"Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün
gidip gelişinde elbette aklıselim sahipleri için ibret verici deliller
vardır” (Âl-i İmrân, 3/190).
Ondan sonra Resulullah (s.a.s): "Bu ayeti okuyup da
üzerinde tefekkürde bulunmayan, düşünmeyen kişilere yazıklar olsun"
dedi.
Bu ayette, tefekküre davet edilen akıl sahiplerinin durumunu
açıklayan bir sonraki ayetin meâli de şöyledir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder