Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Ocak 2014 Cuma

TEFEKKÜR ve MEDİTASYON


 
            Dua genellikle insanın Allah 'la arasında bir bağ, ya da Allah 'la iletişim kurma olarak tanımlanır. Gerçekten de, dünyanın bütün önde gelen dinleri manevi duyunun dua, tefekkür ve meditasyon vasıtasıyla kazanılacağı üzerinde durmuşlardır. Eğer Allah'a dua edersek, hem Allah'ın rehberliğinin gücünü hissetmiş oluruz hem de bu deneyimle inancımızın gençleştiğini hissederiz ve geleceğe inancımız yenilenmiş olur.

            Hiçbir şey yapmadığınız zaman, bedensel, zihinsel, her düzeyde tüm eylem kesildiği zaman ve siz sadece öylece var iseniz, işte meditasyon budur. Meditasyon yapmadan, onu uygulayamaz ve anlayamazsınız.

            Meditasyon, latince meditatio kelimesinden türetilmiş, sözcük anlamıyla birçok Batı dilinde "derin düşünme" anlamına gelmekte olan bir terim olup, mistik anlamıyla, sözlüklerde, "kişinin iç huzuru, sükunet, değişik şuur halleri elde etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme teknikleri ve deneyimlerine verilen ad" olarak tanımlanır. Meditasyon tekniklerine, ait oldukları, Budizm (Hindistan), Taoizm (Çin), Bön (Tibet) ve Zen (Japonya) gibi inanç sistemlerine göre ve izledikleri yöntemlere göre değişik adlar verilmiştir. Ayrıca günümüzde mevcut farklı inanç sistemleri, mezhepler ve ekoller meditasyonu farklı olarak yorumlamakta ve farklı şekillerde uygulamaktadırlar. Bu bakımdan standart ya da tekbiçimli bir meditasyondan söz etmek olanaksızdır.

            Tasavvuf öğretisinde Mevlana Celaleddin Rumi şöyle der: “Sufi; vakit çocuğudur; geçmişe üzülmez,geleceğe kaygılanmaz. Sadece içinde olduğu anı yaşar.”Bir başka deyişinde“ geçmiş ve gelecek bizi Allahtan uzaklaştırır;her ikisinide ateşe atıp yakın.” diye söylemiştir. Bizim en derin tarafımız saf bilinçli farkındalığımızdır. O acı yada zevk verici deneyimlerimiz arasında hiçbir ayrım yapmaz. O sadece bunların farkındadır. Çevremizde olup biten olayların içinde yer almadan ve onlarla özdeşleşmeden ,tanık pozisyonundaki gözlemleme tutumu farkındalıktır.Eylemsizliktir. Hiçbir şey yapmamaktır. Bu bir şekilde bizim müdahalemiz olmadan herşeyi olduğu gibi görebilmektir. Nerede olursak olalım ve ne yaparsak yapalım devamlı bir şekilde tanık pozisyonumuzu korursak yeni bir varoluş düzeyine geçeriz. Aslında gerçekleştirmemiz gereken tek radikal bakış açısıda budur.Yapmamız gereken olmamız gereken hiçbir şey yoktur.Farkındalıkla yaşarken dışımızda meydana gelenleri yargılamadığımız gibi kendimizi ve içimizde olup biten duygularıda yargılamayız.Onlarla savaşmak zorunda değilizdir.Her şeyi olduğu gibi görürüz.Biz bu mevcudiyet konumunu sürdürdükçe içimizde  bu tanıklık bilinci bizi dönüştürmeye başlar.Kişisel özgürlüğün kalbide bu anlayıştır.

            Sen bir Tanrı mısın? Diye merak içerisinde Budaya  sorarlar. “Hayır” diye cevaplar Buda.“Peki o zaman bir melekmisin?” “Hayır.” “Öyleyse nesin sen?”diye ısrar ederler. “Uyanığım.” Der.


            Herhangi bir mesele hakkında düşünme, zihni yorma, derin düşünme ve işin şuuruna varmaya tefekkür denir.


            Tefekkür de veya meditasyon da, esas olan eylemsizliktir. Çinlilerin wu wei dedikleri kavram yapmama ya da eylemsizlik denen bir kavramdır. Bu iki tanımlama da hareketsizliği ifade etmektedir. Oysa bu kavram, hareketsizlik değildir. Hareketi içinde barındırır.  Lao Tzu’ya gore Tao ile (Tao= Yol) bir olmak kişinin erdeme (te) ve müdahale etmemeye (wu wei) ulaşmasıyla mümkün olabilir. Bu başarıldığında insan, gerçek insana ya da ölümsüzlüğe ulaşır.           


            Hz. Muhammed (s.a.s)'e en çok etki eden ayetlerden biri, tefekkürle ilgilidir. İki kişi Hz. Âîşe (r.a)'ı ziyaret etmişler. Onlardan biri, "Hz. Muhammed (s.a.s)'de gördüğünüz etkileyici bir şeyi bize anlatır mısınız?" deyince, Hz. Âîşe (r.an) şöyle demiştir:

"Resulullah (s.a.s) bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Namazda çok ağladı. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde esnasında yerleri ıslattı. Sabah ezanı için gelen Hz. Bilâl (r.a): "Ya Resulullah (s.a.s)! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir?" deyince, o: "Bu gece Yüce Allah bir ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır" dedi ve ayeti okudu:

"Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette aklıselim sahipleri için ibret verici deliller vardır” (Âl-i İmrân, 3/190).

Ondan sonra Resulullah (s.a.s): "Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düşünmeyen kişilere yazıklar olsun" dedi.

Bu ayette, tefekküre davet edilen akıl sahiplerinin durumunu açıklayan bir sonraki ayetin meâli de şöyledir:

"Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, gözlerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler (düşünürler). Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!.." (Âl-i İmrân, 3/191).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder