21 Temmuz 1905’de Yıldız camisinin
selamlığından çıkan Padişah II. Abdülhamit merdivenlerden inip arabasına doğru
ilerlerken Şeyhülislâm Cemalettin efendi, Abdülhamit’in yanına gelerek bazı
konularda bilgisine başvurur. Konuşma hayli uzar. Korkunç bir patlama sohbeti
yarıda keser. Her tarafa araba parçaları, insan kol bacakları yayılır.
Çevredeki insanlar korku ve panik
içinde nereye kaçacaklarını, hangi deliğe saklanacaklarını bilemezken o kalabalığın
ortasında yüzünde en ufak korku izi görülmeyen tek kişi vardır o da kuruntu ve
kuşkusu herkes tarafından bilinen Padişah II. Abdülhamit.
Yaveri Miralay Sadık Bey korkudan
kılıcını yere düşürmüştür. Çevresindekilerin can kaygısına düşmeleri II. Abdülhamiti
öyle kızdırmıştır ki çileden çıkmıştır. Yaveri için;
“Kılıcını yere düşüren yaverin
maiyetimde yeri yoktur, Trablus’a sürgüne gidecek!”
Kapıya getirilen arabada, âdeti
olmadığı halde ayakta durup dizginleri kendi kullanarak Çit köşküne gitmiştir.
Suikast girişiminde 26 kişi ölmüş,
58 kişi de yaralanmış, 17 araba ve 20 at parçalanmıştır.
Doğu Anadolu’da bir Ermenistan
devleti kurmak isteyen komitacılar kendilerine çok büyük engel gördükleri
Padişah II. Abdülhamit’i ortadan kaldırmaya cüret edecek kadar ileri
gitmişlerdir. O kadar beceriksizdirler ki Avrupa ve Rusya’daki anarşistlerden
yardım isterler.
Suikast için İstanbul’a gelenlerden
bir ünlü Belçikalı anarşist Edvard Jorris’tir. Çok ince gözlem ve planla
kurulan suikast ağı, Allahın izni ile gerçekleşmemiş boşa çıkmıştır.
Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermenistan kurmaya çalışan Ermeni Komitacıları karşılarında en büyük engel olarak gördükleri Padişah II. Sultan Abdülhamit'i öldürmek istemişlerdi. Kendileri bu işte yeteri kadar tecrübeli olmadıklarından, Avrupa ve Rusya'daki uluslararası anarşistlerle ilişki kurmuşlar, onlardan Abdülhamit'in öldürülmesi konusunda yardım ve destek sağlamışlardı.
Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermenistan kurmaya çalışan Ermeni Komitacıları karşılarında en büyük engel olarak gördükleri Padişah II. Sultan Abdülhamit'i öldürmek istemişlerdi. Kendileri bu işte yeteri kadar tecrübeli olmadıklarından, Avrupa ve Rusya'daki uluslararası anarşistlerle ilişki kurmuşlar, onlardan Abdülhamit'in öldürülmesi konusunda yardım ve destek sağlamışlardı.
O dönemde anarşizm
bütün dünyayı sarmış, suikasta uğramayan hükümdar ya da cumhurbaşkanı hemen hemen
kalmamıştı. Şimdi sıra II. Abdülhamit'teydi. Edvard Jorris, göze çarpmamak için
Singer şirketine memur olarak girmiş, Padişah'ın cuma selâmlıklarını büyük bir
dikkatle izlemeye başlamıştı. Abdülhamit, cuma günleri Yıldız camisinden
çıktıktan sonra, 1 dakika 42 saniyede arabasının yanına gidiyordu. Birkaç cuma
selâmlığını gözleyen Jorris, bu sürenin hiç değişmediğini, Padişahın bir
saat düzeni içinde bu yolu, daima 1 dakika 42 saniyede aldığını görmüştü. Suikastı
hazırlayan örgüt oldukça genişti.
Hazırlanan plana göre, Yıldız camisi önünde bomba çatlatılıp II. Abdülhamit öldürüldükten sonra, Galata Köprüsü, Tünel, yabancı banka ve kurumlar havaya uçurulacak, yabancı devletlerin işe karışmaları sağlanacaktı. Filibe şehrinde Ermeni Komitacıları büyük bir toplantı yapmışlar, bu toplantıya Slav ve Siyonist örgütleri de katılmıştı. Pro Armenia gazetesi başyazarı Pirkiyar da bu toplantıda bulunanlar arasındaydı. Yapılan görüşmeler sonunda plan hazırlanmış ve II. Abdülhamit'in Yıldız camisinden çıkarken öldürülmesi kararlaştırılmıştı.
Suikastçılardan birçoğu yabancı pasaport taşıdıklarından yurt dışına kaçmışlardı. Fakat Edvard Jorris yakalanmıştı. Arabanın parçaları arasında bulunan Neseldorfer kelimesiyle 11123 rakamı, olayın aydınlanmasını sağlamış, konuşmamakta direnen Edvard Jorris de her şeyin ortaya çıktığını görünce, bütün bildiklerini anlatmıştı.
Hazırlanan plana göre, Yıldız camisi önünde bomba çatlatılıp II. Abdülhamit öldürüldükten sonra, Galata Köprüsü, Tünel, yabancı banka ve kurumlar havaya uçurulacak, yabancı devletlerin işe karışmaları sağlanacaktı. Filibe şehrinde Ermeni Komitacıları büyük bir toplantı yapmışlar, bu toplantıya Slav ve Siyonist örgütleri de katılmıştı. Pro Armenia gazetesi başyazarı Pirkiyar da bu toplantıda bulunanlar arasındaydı. Yapılan görüşmeler sonunda plan hazırlanmış ve II. Abdülhamit'in Yıldız camisinden çıkarken öldürülmesi kararlaştırılmıştı.
Suikastçılardan birçoğu yabancı pasaport taşıdıklarından yurt dışına kaçmışlardı. Fakat Edvard Jorris yakalanmıştı. Arabanın parçaları arasında bulunan Neseldorfer kelimesiyle 11123 rakamı, olayın aydınlanmasını sağlamış, konuşmamakta direnen Edvard Jorris de her şeyin ortaya çıktığını görünce, bütün bildiklerini anlatmıştı.
Suikastçılardan Hacı
Nişan Minasyan, sorgusu sırasında gittiği tuvalette, teneke ibrikle bilek
damarlarını ve karnını yırtarak intihar etmiş, geri kalanlar idam cezasına
çarptırılmışlardı. Abdülhamit, Edvard Jorris'i bağışlamış, ayrıca
kendisine 500 altın vermişti. Jorris, daha sonraları Avrupa'da Abdülhamit'in
bir ajanı olarak çatışmış, saraya önemli raporlar göndermiştir. Abdülhamit'in
Ermeni Komitacıları tarafından öldürülememesi, nedense Tevfik Fikret'i pek
üzmüş ve bu üzüntüsünü "Bir Lâhza-i Ta'ahhur - Bir anlık duraklama"
adlı şiirinde şu mısralarla belirtmişti :"Ey şanlı avcı, damını bihûde
kurmadın.
Attın fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın"
Attın fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın"
II. Abdülhamit Han, bilhassa Rusya ve İngiltere'den çok
çekinirdi. Her türlü fitnenin temelinde bu iki güç vardı. Ermenileri kullanarak
Osmanlı devletinin dâhilinde fitne çıkaran yine bu iki güç idi. Bu güçler, Türk
ordusunun devamlı zayıf kalması, Rus donanmasının Boğaziçine gelerek İstanbul
meselesinin halledilmesi siyasetini güderken, İngiltere Mısır ve Hindistan
sömürgelerinin selameti için Osmanlı devletinin zayıf, her an iç isyan ve
meselelerle meşgul olmasını isteyerek fitne tohumları ekerdi. Lider, düşmanını
iyi tanımak ve her adımını dikkatlice takip etmek zorundadır.
II. Abdülhamid Han, İngilizler'den hiç hoşlanmaz ve
İngilizlerin diğer düşmanlaradan çok daha tehlikeli olduğunu belirtirdi. Bu
nedenle bu iki güce karşı Almanlarla işbirliği yaparak Ordu'nun güçlenmesini
temine çalışmıştır.
Rusya'nın İngiliz menfaatlerini tehdit eder vaziyette
güneye sarkması ve güçlü bir Karadeniz devleti olması İngiltere'yi dindaşları
olarak da harekete geçirmiştir.
İngiltere'nin, Rusya'nın kendi çıkarlarım tehdit edecek
şekilde gelişmesine mâni olmak gayesiyle, II. Abdülhamid Han'ın takip ettiği
usta politikasıyla Osmanlı Devletini Rusya'ya karşı desteklemesi, 1873
yılından, 1877-1878 Osmanh-Rus Savaşına kadar sürmüştür.
93 harbinde, Avusturya'yı Rus ittifakından ayıran ingiltere, Fransız Ihtilâli'nden sonra Prusya'yı da yanma alarak Rusya'yı sıkıştırmaya başlamasına rağmen, Fransa-Rusya savaşlarında Rusya'yı desteklemiştir.
93 harbinde, Avusturya'yı Rus ittifakından ayıran ingiltere, Fransız Ihtilâli'nden sonra Prusya'yı da yanma alarak Rusya'yı sıkıştırmaya başlamasına rağmen, Fransa-Rusya savaşlarında Rusya'yı desteklemiştir.
II. Abdülhamid Han, Ermeni meselesi hakkında İngiliz
ajanı Yahudi Vambery'ye şunları söyler;
"...Ermeniler aslında Şark gelenekleriyle
bütünleşmiş, beşyüz seneden beri bizimle barış içinde kaynaşmış, hiç de savaşçı
ve saldırgan olmayan bir Şark ırkıdır. Eğer, orada bir üzücü hadiselere
rastlanabiliyorsa, bunların müsebbibi Ermeni milletinin karakterini bilmeyen
yabancı politikacıların kışkırttığı ajanlardır. Siz gayet iyi biliyorsunuz ki,
ben bir bağnaz değilim; benim için tüm yurttaşlarım, dinleri, mezhepleri ve
ırkları ne olursa olsun birdir. Din ayırımı yapan ben değil Avrupa güçleridir.
Buna örnek olarak, size bir-kaç gün önce bana ulaşan bir haberi verebilirim.
Petersburg'a kâtip olarak aslen Ermeni olup da sonradan İslam dinini seçmiş
birini göndermek istemiştim. Rusların bu adamı kabul etmediğini ve böylece onun
yerine başkasını yollamak zorunda kaldığıma inanabilir misiniz? Yine, aynı
şekilde bir hadise de Roma'da oldu; Vahan Efendi yerine Müslüman biri elçi
gönderdik...
Ermenistan'daki kötü şartları düzeltmeye amadeyim; ama
bağımsız bir Ermenistan'ın kuruluşuna müsaade edeceğime şu kellemi keserim, daha
iyi! Ermenistan'ın kurulması yalnızca dindaşlarımın açısından çok büyük bir
adaletsizlik örneği değil, aynı zamanda iktidarımın ve Türkiye'nin varlığının
sonu demek olur."
Ruslar, Yeşilköy'e kadar gelince, Ermeniler İstanbul
içinde sevinç gösterileri yapmaya başlamış; Ermeni Patriği, yanında bir heyet,
Rus Başkumandanını karşılamaya gitmiş, Rus zaferini vecd içinde kutlamış ve
kendisiyle bir saat kadar başbaşa kalmıştır. Bu konuşma sonucunda
"Ayestefanos Muhadesi"ne 16'ıncı madde olarak Ermeni himayesine ait
hükümler eklenmiş. Abdülhamid'in ondan sonra kullanılmasına asla müsaade
etmediği "Ermenistan" tabiri muahede üzerinde resmileştirilmiştir.
Rusya, Kafkasya'daki Ermenilerin daha fazla çoğalmaması
ve o yerlerin gitgide asli Ermeni vatanı yerine geçmemesi için, sınırlarını
Osmanlı Ermenilerine kapattı. Abdülhamid Han Rusya'yı bu zayıf noktasından
yakalayarak onlarla bir anlaşma yaparak Ermenilere karşı sert tedbirler almaya
başladı. Ermeniler hakkında ıslahat isteyen Said Paşa'yı Ermenilerden rüşvet aldığı
şüphesiyle kuvvetten düşürdü. Bütün Ermeni müesselerini bilhasas okullarını
gözaltına aldı ve kapattı. 1890'da Partik Aşkıyan Efendi babıali'ye kafa
tutmaya giderken Abdülhamid Han, Bütün Ermeni kiliselerini aynı saat, aynı
dakikada, temelinden çatılarına kadar arama emrini verdi. Kiliselerin
bazılarında zararlı evrak, gizli muhabereler, silahlar ve bombalar bulundu.
Ermenilerle tamamen arası açılan Abdülhamid Han'a "hain"
"müstebid" "zalim""gaddar, "kızıl sultan"
lakapları takılmaya başlandı. Böylece "Kızıl Sultan" tabirini
doğrudan doğruya Ermeniler tarafından bulunmuş ve kendisini sevmeyenler de bu
tabiri devamlı kullanmışlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder